“ Eskinin “saçını süpürge yapma”nın yeni versiyonu “çocukerkil ailede çocuk yetiştirmek”…
Annelerimiz annelerinden “saçını süpürge etmek” diye bir deyimi duyarak ve izleyerek büyüdüler. Evlenince öncelikler değişiyor, bebek olunca tekrar öncelikler değişiyor. Yani evlendiğinde eşi mutlu etmek birinci plandayken anne olunca evlat birinci plana geçiyor. Her şey ona göre ayarlanıyor, ebeveyn özellikle anne gönüllü olarak bakıcı, hizmetkar rolunu severek üstleniyor. Yemeyip yedirir, giymez giydirir modundadır. Kendi istekleri, mutluluğu ikinci planda kalır. Amaç evladı, eşi kısaca aileyi mutlu etmek ve takdir toplamaktır. İyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir gelin/damat, iyi bir evlat olmak tek amaçtı.
Çocuklar 2 şekilde öğrenir ; model alarak ve yaşayarak deneyimleyerek öğrenir. İlk model hatta hayatı boyunca model alacağı kişiler öncelikle ebeveynleridir. Anne bebekle ilk yıllarda daha içiçe olduğundan dolayı annenin davranışları, yaklaşımı daha etkin bir modeldir . Diğer yandan çocuk bakımı ve eğitimi annenin rolüdür gözüyle bakıldığından ve anneler de buna gönüllü kabul ettiklerinden en etkin sorumlu annedir. (Ama çocuğun güçlü bir karakter kazanması için 0-2 hatta 3-4 yaşa kadar anne-cocuk arasındaki sevgi bağı çok önemlidir, bu ayrı bir konudur, altını çizmem gerek. ) Baba otoritedir.
Günümüzde bu tutumlar hala ne yazık ki devam etmektedir ama ismi “çocukerkil ailede çocuk yetiştirmek” olarak değişti. İsme bakınca kulağa hoş geliyor ama ne yazık ki çocuk odaklı yaklaşımlar da anne mükemmeliyetçi yaklaşımla çocukta mükemmeliyetçilik, kaygı ve endişe yaratıyor. Anneler burda da aynı şekilde kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atıp çocuklarının bilhassa akademik olarak başarması için çabalıyor. Dersleri, ödevleri, sınavları annelerle birlikte yapılıyor sanki. Mükemmeliyetçi yaklaşımlar bir yarış doğuruyor ve “en iyisi” olmak için savaş başlıyor.
Aile tüm yaşantısı öğrencinin derslerine ve sınavlarına odakl,ı öyleki tatillerden bile vaz geçiliyor. Stresli bir koşuşturmaca ve sonuçta tükenmişlik sendromu kaçınılmaz oluyor. Bu durum çocukta ciddi kaygı bozuklukları ve güven sorunu yaşatıyor. Baba otorite bile değildir, anne herşeyi planlayan ve uygulayan kişidir. Ailede herkes buna uyacaktır.
Çok özverili bir anneyi izleyen ve model alan çocukta iki düşünce kalıbı gelişir.
1-Ben kralım, evdeki herkes bana hizmet etmek zorundadır (ben merkezci düşünce) 3 yaşına kadar normal olan bu görüş, ailenin aynı şekilde devam etmesi durumunda kalıcı olur.
2- Demek ki sevdiğin insanlar için kendinden vazgeçmelisin, kendin değil diğerlerinin mutluluğu ve istekleri önemlidir.
Bu düşünce kalıpları çocuğu karakter açıdan 2 şekilde olumsuz etkiler;
1- Narsist kişilik gelişir hep ben ,bana vb ego tavan yapar, ve en ufak bir olumsuzlukta, annesinin gösterdiği desteği başkalarından alamadığında dibe vurur ve mücadele gücü olmadığından yukarı çıkması zor olur. Tüm mutsuzluğunun başarısızlığının nedeni başkaları olur. O hep haklıdır, doğrudur, başkaları hep yanlıştır. Zayıf bir karakter geliştirir.
2- Ailenin bu fedakarlığı altında ezilir, başarısızlık kaygısı , layık olamama endişesi yaşar. Bu da onda suçluluk duygusunu ve aileye karşı öfke gibi olumsuz düşüncenin oluşmasına neden olur. Ya pes edecek, rededecek ve rahat ve sorumsuz hayatı tercih ederek kaçacak, ya da depresif, takıntılı veya ruh sağlığı sorunlu kariyer sahibi yetişkin olacaktır.
Bu tür bir yaklaşım çocuğa ağır bir sorumluluk yükler. Buna ebeveyn olarak hakkımız var mı?
çocuklarımızı mutlu ve başarılı, sorumluluk sahibi vb özellikler kazandırmayı hedeflerken farkında olmadan tam tersi özellikleri kazandırmış oluruz.
Diğer yandan Çocukta yaşanan bu psikolojik sorunlar karşısında anne kendini suçlamaya başlıyor. Nedenin kendi davranışları olduğunu bilip itiraf etmesi olumlu bir yaklaşım ama bu suçluluk duygusunu kabul edip savaşacak gücü bulan anne sayısı ne yazık ki oldukça az, çünkü anne bu yaşadığı stresli ortamdan o kadar yıpranıyor ki yeni bulduğu bir mücadeleye hazır hissedemiyor, yorgun çünkü. Kısaca bu kısır döngüyü taşıyan ve çocuğu alıp psikolog dan bir diğerine koşuyor, “evet sizin davranışlarınız ne güzel tanıyı koymuşsunuz, kabul etmişsiniz ki bize geldiniz , o zaman çocuğu değil sizinle çalışmamız gerekir dediğimiz de çoğu bir daha gelmiyor. Çocuğa oyun terapisi yapın, rahatlatır vb diye öneride bulunanlar da var, hatta direkt oyun terapi yapıyor musunuz? çocuğuma oyun terapisi aldırmak istiyorum..deyip gelenler de var.
Çocukları alalım, çalışalım ama ne kadar iyileşme gösterse de bir süre sonra yine benzer şeyleri yine yaşayacaktır. Çünkü çocuk annenin aynadaki yansımasıdır, aslını değiştirmeden yansıması nasıl değişebilir ki ….
Sevgili güzel anneler, ebeveynler çocuğunuzu yetiştirmek için iyi niyetli çabalarınızı takdir ediyorum. Bundan hiç kuşku duymam, ama en iyisini aramak elindekini de kaybettirir.
Rahmetli hocam değerli Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof.DR. Atalay YÖRÜKOĞLU günümüz aile tutumlarına göre yetişen çocuk için “ 50 tonluk bir kamyona 150 ton yüklemeye benzer, bir süre gider ama sonra lastikler patlar ve çöker. Elinizden gelenin en iyisi yapın ama zorlamayın. Önemli olan başarılı çocuklar değil mutlu, sevgi dolu başarılı çocuklar yetiştirmektir.
Sevgiyle kalın.
SEVİNÇ ABLA